26 Mart 2010 Cuma

HALK ŞİİRİNDE TAŞLAMA

Sana bir destan söyliyem
Şaşasın Seyyit Efendi
İntizâr bilmem ki diyem
Şişesin Seyyit Efendi

Uçtun özeni özeni
Bana ettin bu düzeni
Mekânın katran kazanı
Eşesin Seyyit Efendi

Babanı saymam sayıya
Seni benzettim ayıya
Kendi eştiğin kuyuya
Düşesin Seyyit Efendi

Ruhsâtî’ye emin kuldun
Bir kaz buldun iyi yoldun
Şeytanlıkta bir sen kaldın
Yaşasın Seyyit Efendi
RUHSÂTÎ
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyrân beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selâm vermek için insan beğenmez

Âlemi ta’n eder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez

Her çeşit insandan birkaç eşi var
Mektepten koğulmuş günah işi var
Rabbiyesirinde dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfân beğenmez

Yayladan yaylaya konup göçer de
Arpayı buğdayı ekip biçer de
Mısır yaprağını kıyıp içer de
Tütünü bulunca duman beğenmez

Bir odası vardır gayet küçücek
Kendi aklı sıra keyf yetirecek
Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez

Seyrânî söyledi bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur özü
Şehre gelin gitse bir köylü kızı
La’l ü Güher ister mercan beğenmez
SEYRÂNÎ
GAZETECİ
Aman gazeteci gel bizim köye
Bizden olan türlü hâlleri de yaz
Yalnız saçlıyı başlıyı değil
Uyuzu koturu kelleri de yaz

Tütmez oldu köyümüzün bacası
Ne gündüzü belli ne de gecesi
Dokuz yıldır Alamanya’da kocası
Çoluklu çocuklu dulları da yaz

Zannetme ki bütün millet bütündür
Bilmez misin bir tarafı yetimdir
Senin için şark hizmeti çetindir
Uzaktan görünen illeri de yaz

Vallahi Doğu’da yaşamak hata
Bir köyde bir ağa biniyor ata
Bir baş kırar on bin verir avkata
İfadeden âciz dilleri de yaz

Benim neme lâzım koskoca ırmak
Çünkü taksimimde var susuz durmak
Senin bahsettiğin ojeli parmak
İçi nasırlaşmış elleri de yaz

Bir de tenezzül et bizim köyde yat
Gel sor soruştur derdimiz kat kat
Taş koyulmamış Kars’a bir göz at
Ardahan’a gitmez yolları da yaz

Reyhânî’yim ne karalı yazım var
Ben insanım birçok şeyde arzum var
Ne yazık ki bir kırılmış sazım var
Üstünde yaslanmış telleri de yaz
REYHÂNÎ
OLUR MU
Yüzüne vururlar aybını elin
Hiç kendi suçunu gören olur mu
Kabahat kız olsa etseler gelin
Acaba gerdeğe giren olur mu

Şimdi mal devridir böyleydi de dün
Kürk yoksa itibar olmaz düğünde
Câhilin Kârun’a döndüğü günde
İlimle göğsünü geren olur mu

Kaide değişti sabreden derviş
Murada ermeden bir gün gebermiş
Aslanın ağzına et atmaktır iş
Lokmayı kolayca veren olur mu

Bu hasis devirde yetmişlik ninem
Diyor ki altınla süslensin sinem
Mahşerde maaşlı olsa cehennem
Atını cennete süren olur mu

Kimsesiz kaldıysan sunulur payın
Bilinmez gününde çıkmaz bir ayın
Arkada dağ gibi durursa dayın
Atlatan ipe un seren olur mu

Erbâb-ı himmetle başla temasa
Aş dolar önünde boş duran tasa
Tavsiye mektubu hiç yazılmazsa
Dünyada murada eren olur mu

Bak harbin attığı şu düşeş zara
Dünyanın rahatı geldi nazara
Ve sulhun ipliği çıktı pazara
Bu hızlı gidişe firen olur mu

Ey Necdet bahtına temmet çekili
Gönlünde her zevkin taşı dikili
Sen artık gülmezsin sazlı içkili
Karacaahmet’te tören olur mu
NECDET RÜŞTÜ EFE
Eğer darılmazsan sorarım sana
Gardaş nerden aldın sen bu serveti
İncinme kırılma gücenme bana
Gardaş nerden aldın sen bu serveti

Hazine mi buldun banka mı soydun
Dağ mı yol mu kestin cana mı kıydın
Daha düne kadar dilmez toydun
Gardaş nerden aldın sen bu serveti

İktisatçı isen ona sözüm yok
Doktor isen sormamıza lüzum yok
Vallahi billahi asla gözüm yok
Amma nerden aldın sen bu serveti

Vergi mi kaçırdın devlet babadan
İcazet mi aldın karaborsadan
Miras mı yedin yoksa anadan
Gardaş nerden aldın sen bu serveti

İkimiz de fakir köyün çocuğu
Beraber giyerdik yırtık gocuğu
Yoksa sen mi yaptın beygir sucuğu
Gardaş nerden aldın sen bu serveti
ÂŞIK DÂİMÎ








TERS ÖĞÜT DESTANI
Bir nasihatim var zamana uygun
Tut sözümü yattıkça yat uyanma
Meşhur bir kelamdır sen kazan sen ye
El için yok yere ateşe yanma

Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatta söyle yüz bin yalanı
El bir doğru söz söylerse inanma

Ananın erine çağırma peder
Evvel ahır sana kötülük eder
Kemlik et elinden geldiği kadar
Sakın iylik edip düşman kazanma

Kime iyi desen darılır söğer
Merhamet zamanı değildir meğer
Yanında birini kesseler eğer
Bir hançer de sen vur sonra utanma

Cabadan bir kahve verme ahbaba
Evvel ahır seni verir kasaba
Paran çok var ise yatır şaraba
Olur olmaz sadakaya güvenme

Yüz verme saile sarma yakana
Bir tokat vur eğdir doğru bakana
Bir yudum su verme canı çıkana
Aklın topla sersem olma susanma

Üç parmak noksan ölç ölçersen kile
Tatlı söz konuşma bir kimse ile
Dört kuruşa sekiz kuruş et hile
Hilekârlık hoş sanattır usanma

Eğer ister isen efkâr görmemek
Asla gönül yapma çekme boş emek
Babanın hayrına verme bir ekmek
Aç kalıp da kapı kapı dilenme

Hediye namiyle bir şey gönderme
Adet edip hiç misafir kondurma
Komşun evi yanar iken söndürme
El kariyçin bir adım da uzanma

Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmağa çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır leşini
Bir yaralı sarmak için yeltenme

Kaynağın tut varsan suyun bendine
Zira herkes mesend ede fendine
Öz aklın yetişir kendi kendine
Eflatun da görsen aklın beğenme

Keyfin bozma altı için beş için
Korku çekme olur olmaz iş için
Canın feda eyle bir sarhoş için
Kuru sofuların sözüne kanma

Yanında saklama namus gayret ar
Bilcümle mekruhu eyle ihtiyar
Meyhane dibine seccadeyi ser
Safası olmıyan yerde dolanma

Hakikattır sözüm eylerim tefhim
Ne kimseden öğren ne eyle talim
Emaneti geri eyleme teslim
Öte beri geçin sakın evlenme

Huzuri neylersin dünya rif'atin
Kesme doğruluktan meyl ü rağbetin
Cenab-ı Mevlanın iste izzetin
Her şaşkın sözünü duyup bulanma
YUSUFELİLİ HUZÛRÎ




BEDDUA
Beni sevdiğimden eden
Sevdiğinden ayrılasın
Can candan ayrılır mı
İki gözden kör olasın

Bize fitne olan eller
Kurusun o diyen diller
Nazlı yâre vuran eller
Bileklerden kırılasın

Yaralı yorgun maralım
Allah’a ayandır hâlım
Bana zulüm eden zalım
Yarı yolda yorulasın

Ayakların taşa değe
Ettiklerin başa değe
Kurşunların koşa değe
Dizlerinden vurulasın

Ahı ahtır âşıkların
Hakkı haktır sâdıkların
Sürüne bağırsakların
Topraklara sarılasın

Sefil Hıfzî baktı fala
Çifte yarın eller ala
Cemdeğin kurtlara kala
Bölüm bölüm bölünesin
KAĞIZMANLI HIFZÎ
Eyvah fukaranın beli büküldü
Medet ticâretin gücüne kaldık
İyiler âlemden göçtü çekildi
Bizler zamânenin piçine kaldık

Rüşvet ile yazar hâkim hücceti
Hüccet ile alır kadı rüşveti
Halk bilmiyor dîni şer’i sünneti
Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık

Sene bin iki yüz altmış beş tamam
Okunur ezanlar boş bekler imam
Seyrânî bu nutkun sonu vesselâm
İnanın dünyanın ucuna kaldık
SEYRÂNÎ
Eşeği saldım çayıra
Otlıya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra
Yoranın da avradını

Münkir münâfıkın soyu
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu
Dökenin de avradını

Derince kazın kuyusun
İnim inim inilesin
Kefen dikmeğe iğnesin
Verenin de avradını

Dağdan tahta indirenin
Iskatına oturanın
Hizmetini bitirenin
İmamın da avradını

Kazak Abdal söz söyledi
Cümle halkı dahleyledi
Sorarlarsa kim söyledi
Soranın da avradını
KAZAK ABDAL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder